TÜRKİYE SEFALİTİNİN ÇARESİZLİĞİNE AĞLIYOR

 

Ülkemizin bugününü harcadılar; şimdi de bir mirasyedi gibi geleceğimizi tüketiyorlar. İç ve dış borç sarmalındaki ülkemizde sanayi durmuş, istihdam alanları daralmış mevcut olan işsizlere her gün yenileri ekleniyor, boşanmalar arttı, aileler parçalanıyor, toplum boş umutlarla çaresizliğin içindeki çareyi arıyor; gençlik hayata küsmüş, idealleri geleceğini süslemiyor artık; 20-22-25 yaşında hayatının baharında ana ve baba eline bakıyor, dayanılmaz bir utanç içinde.

 

IMF cenderesi inim inim inletirken, zam yağmuru sağanak halinde geliyor halkın üstüne. Vatandaşımız yarınından vazgeçti, bugününü kurtarmaya çalışıyor boş umutlarla.

 

Din eğitimine ve camilere uygulanan kıskaç her gün daraltılırken, misyonerlere, “satanist”lere ve “moon”culara sessiz kalınarak bir anlamda destek çıkılıyor.

 

Allah’ım ne büyük talihsizlik... Allah Allah diye haykırılarak bize kazandırılan bu vatanda şimdi ahlaksızlık savunuluyor. Adaletin yerini rezalet almış gönüllü din eğitimi verenler hapse tıkılırken, ahlâksızlık eğitimi (!) verenler serbestçe faaliyetlerini sürdürüyorlar.

 

Dünyada demokrasi ile idare edilen bütün ülkelerde sistemler vatandaşlarına kendi kıblesini tayin hakkı tanırken bizde ise demokratik hak ve hürriyetler gittikçe kısıtlanıyor ve üstelik bu uygulamalar anayasaya aykırı olarak yapılıyor. Sosyal hukuk devleti kavramı ilke olmaktan çıktı; iyice yozlaştırıldı, döviz kuru ayarı yapar gibi her gün demokrasi ve lâiklik ayarı yapılıyor. Demokrat postuna bürünmüş dikta rejimiyle karşı karşıyayız. Bunların bu ülkeye yaptığı fenalığı onlarca dış güç bir araya gelse yapamaz. Rejimin köşe başlarını tutmuş ve sistemden yemlenen üçkâğıtçılar, ülkemizin batılı anlamda refaha ve özgürlüğe kavuşmasını istemiyorlar. Bunun için de zinde güçleri devamlı diri tutmak için ortalığı bulandırmaktadırlar. Yüreksiz ve onursuz bir toplum oluşturmaya çalışılıyorlar. Çağdaş taklidi yapan toplum düşmanları, minarelerimize çan, boyunlarımıza haç asmadıkça Müslümanları rahat bırakmayacaklar.

 

Biz bu gidişle değil AB’ye Afrika Birliğine bile giremeyiz.

Türkiye’nin birçok yerinde misyonerlik faaliyetleri yapılıyor, kiliselerin sayısı artıyor. Bedava İncil dağıtılıyor, toplum Hıristiyanlaştırılmaya çalışılıyor; bunlar irticai faaliyet sayılmıyor da inancını yaymaya değil, dikkat edin yaşamaya çalışan Müslümanlarınki irticai faaliyet sayılıyor. Yılan derisine girmiş zalimler, İslamın aydınlığını boğmaya çalışmaktadırlar. Kıçını açanlar çağdaş (!), başını örtenler gerici(!), bu sistem Müslümanların inanç temellerini yıkarak ayakta durmaya çalışıyor

 

Peki Müslümanlarla en çok kimler uğraşıyor?.. Arkalarında kim var, ne yapmak istiyorlar?

İşte cevabı: işin bir görünen birde görünmeyen yanı var. Görünen yanı toplumun kimyasını bozmaya çalışan mahfiller. Peki kim bunlar? Lâikçiler, Kemalistler, Komünistler, Liberaller, Demokratlar, Lezbiyenler, Feministler, Oportünistler, Faşistler, Kapitalistler, Marksistler, Türkçüler, Kürtçüler, Arapçılar, Mason kulüp ve locaları. Peki görünmeyen tarafı ne?.. O da şu... devletleri top, tüfek kullanarak işgal edip sömürmek hem pahalı hem de insanlar arasında kin ve nefreti arttırdığı için bedeli çok ağır, ayrıca Filistin ve Vietnam örneğindeki gibi her zaman istenilen sonucu da vermiyor. Halbuki hedef ülkenin inancını, tarihini, kültürünü, örfünü tahrip edip yapısını bozarsanız önce zihniyet işgali gerçekleşir ve toplum kendiliğinden işgale hazır hale gelir. İstenilen bu... Onların istediği bu... Hem ucuz hem de kansız işgal. Bunları bil ey halkım. Oyun büyük... Önce yönetenlerle halkın arasını açtılar, şimdi de halkımızı işgale hazır hale getirmeye çalışıyorlar. Yapılmak isteneni anla, yoksa ileride vakit çok geç olacak. “Toplumsal barış var olursa, vatan var olur.” Yoksa cennet vatanımız dünya cehennemine döner. O zaman vatanın kimseye hayrı olmaz.

Bu kötü idarecilerin başarısı (!) bu toplum için en büyük felakettir. Hıyanetin en büyüğü milletin inancıyla, kur’an’ıyla , malıyla aklıyla nesli ile canı ile yapılan savaştır.

Bunlar insanlığı yaşatan en önemli filizlerdir ve toplumun ruhunu teşkil ederler. Akıbeti göremeyesiniz diye hisleriniz köreltilmeye çalışılmaktadır. Toplumsal felaketlerin en büyük kaynağı halkın değerlerine yabancı idarecilerdir.

“Toplumlar gençleri ile ilgilenmezlerse üzüntüleri yakındır. Gençlik tehlikede, işsiz üniversite mezunları sayısı her geçen gün artıyor, gençlerimiz; 1-Vatanı terk etmek isteyenler, 2-Vatanı terk edemeyenler diye iki guruba ayrılmış durumda.

  Kendini bilmek için ilim tahsil eden gençler ya seyyar satıcılık, ayakkabı boyacılığı gibi işler yapıyor, ya da kötü niyetli kişilerin elinde oyuncak oluyor.

  Büyülenmiş gibiyiz.imparatorluklar kurmuş, yirmi milyon kilometrekareye hükmetmiş,koca bir toplum ne hallere düştü. Cennet vatanımdan cennet kokusu gelmiyor artık.

İnsan olabilmek için bu despot ve faşizan yöneticileri ilk seçimde başımızdan atmak zorundayız. Kötü niyetli ve beceriksiz yöneticilerin keyfine göre yaşamak sefaletlerin en büyüğüdür.

Şimdi size Anasol-mee hükümetinin üç yıllık icraatının, hiçbir anket gerektirmeyen, çıplak gözle bile görülebilen, toplumu karamsarlığa sürükleyen vahim tabloyu veriyorum:

·                Nüfusun %85’i aç

·                Yoksuzluklarda dünya birincisiyiz

·                Savunma sanayiinde dışa bağımlıyız

·                Toplam borcumuz 250 milyon dolar, yoksulluk sınırı altındaki insan sayısı 46 milyon

·                Trafik kazalarında dünya birincisiyiz

·                Eğitim sistemimiz berbat

·                Sağlık sistemimiz felç

·                Fert başına milli geliri en düşük ülkelerden biriyiz

·                Kalkınma hızımız -%10’a düştü.

·                Dünyada 97 ülke bize vize uyguluyor

·                Tarım ve hayvancılık ülkesi olmamıza rağmen, buğday, pirinç, şeker ve et ithal ediyoruz.

·                Dünyada inancından dolayı başını örten gençleri okuldan atan ve okumalarına engel olan tek ülkeyiz

Bütün bunlar yılların birikimi değil, yakın tarihimizde toplum cellatları tarafından yapılan tahriplerdir.

Rüşvete, soyguna, talana, banka hortumculuğu gibi pisliklere bulaşanları geleceğimizin yollarına dizen tek malzemesi ve icraatı irtica olan ve Türk halkını uykuda yakalayan, politikanın haysiyetini beş paralık eden bu haramilerden ilk seçimde kurtulmak zorundayız.

Devlet ciddiyetinin ayaklar altına alındığı ülkemizde, her şeyi lânetleyip düşlere sığınırsanız, daha kötü yöneticilere yakalanırsınız. Kendimizden ve gücümüzden emin olmalıyız.

Siyasette en büyük aşılmaz duvar halk duvarıdır. İnsanımızı kanunlarla değil, kurallarla bağlayan ve bir deli gömleği haline gelen bugünkü sistemin bekçileri olan, çağın gerisinde kalmış bu yöneticileri ilk seçimde değiştirmeliyiz.

 Allah milletimize tahammül gücü versin, hadiselerden ibret alacak basiret nasip eylesin, cümlemizi böyle kötü yöneticilerden azad eylesin. Bizleri dinimizden, imanımızdan, kur’anımızdan, aklımızdan, canımızdan, malımızdan ve neslimizden mahrum eylemesin.

Bu kötü yöneticilerle yaşadığımız geçici üzüntülerin sevince dönüşmesini diliyorum.

                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                 RECEP AYDIN

 

 

 

1